SARA ÖZEL
SARANIN YEMEK TARİFLERİ
29 Ekim 2011 Cumartesi
Ermenistan mutfağı lezzet yazımızın son durağı olacak. Ermeni mutfağı sözü beni çocukluğuma; rahmetli anneannemlerin İstanbul Bostancı’daki komşusu; genellikle sonradan almış olduğu Türkçe adı Meryem’i kullanan Ermeni Nora ninemin mis gibi kokan “Havidz”lerine götürdü. Anneannem ve Meryem ninem, yarış halinde birbirlerine özel yemeklerini ikram ederlerdi. Yaz tatili ve bayramlarda anneannemlere gittiğimden, Ermeni mutfağının lezzetleriyle çocuk yaşta tanışmıştım. Her kapı çalışta çocukça bir heyecanla, acaba Meryem teyzem yine buram buram tarçın kokan “havidz” mi , yoksa “topik’’ mi getirdi diye fırlardım kapıya.
Bugün bile süt, şeker ve unun kavrulup fırında nar gibi kızartılıp, üzerine tarçın dökülerek yapılan tatlının, ısırıldığı zaman ağıza dökülen o ağdalı, ılık, ılık, tarçınlı lezzeti damağımda. Tarçın Ermeni mutfağında çok kullanılan bir baharat. Sadece tatlılarda değil, mezelerinde ve kıymalı böreklerinde bile kullanılıyor. Kayısılı ve bademli pilavları ise düğün sofralarının vazgeçilmezi. Ermeni mutfağının olmazsa olmazı ise meşhur “topik’’leri . Topik, haşlanmış patates, nohut ve soğan püre haline getirildikten sonra, içine tahin, tarçın, karabiber, şeker, fıstık, biraz da tuz konularak yoğrulup, bir top büyüklüğündeki yumakların dikdörtgen şeklinde açılması, arasına yine soğan konularak bohça şeklinde kapatılıp, üzerine tarçın serpilmesiyle hazırlanıyor.
Çocukluk anılarımı süsleyen bu özgün tadların dışında, Ermeni sofralarının midye, uskumru ve dalak dolmaları pek meşhur. Dalağın dolması mı olurmuş demeyin. Ciddi ciddi dalağın ortası dikkatlice kesilip, içine dolmalık iç hazırlanıp dolduruluyor ve suda pişirilip, sonrasında sudan çıkarılıp, dilimlenip, yumurta ve una bulanıp kızgın yağda kızartılıyor. Oldukça zahmetli ama bir o kadar da leziz. Ayrıca sizlere Tahuki Tovmasyan’ın “sofranız Şen olsun” kitabında yazdığı “Jam kapısı’’ adlı sütlü bir tatlıdan bahsetmek istiyorum. Ermenice “Jam” kilise demek, “Jam kapısı” “kilise kapısı” diyor Tovmasyan. Tatlının adının da; fakirlere kilise kapısında tatlı dağıtılmasından almış olabileceğini söylüyor. Yazdığına göre Ermenilerin bu sütlü tatlısı bizim muhallebi gibi yapılıyor. Tek farkı piştikten ve soğutulduktan sonra, üzerine soğuk süt ve gülsuyu döküldükten sonra pudra şekeri de ilave edilerek yenilmesi. Anlattığı bir çok lezzetler arasında, tavuk eti, iç pilav ve yufkayla hazırlanan Çullama’nın, ister bir, ister dört, beş yumurtayla yapılan hamurların kesile kesile dantel gibi işlenmiş şekliyle kızartılıp, şerbetlenip ve cevizle servis edilen “Petaluda”nın kendisinde iz bırakan tadlardan olduğunu söylüyor. “Kimi evde yemek, yaşamak için yenir. Kimi evde yemek için yaşanır. Bizim evde ise sofra muhabbet için kurulur, yine muhabbetle kaldırılırdı” diyor
Bugün bile süt, şeker ve unun kavrulup fırında nar gibi kızartılıp, üzerine tarçın dökülerek yapılan tatlının, ısırıldığı zaman ağıza dökülen o ağdalı, ılık, ılık, tarçınlı lezzeti damağımda. Tarçın Ermeni mutfağında çok kullanılan bir baharat. Sadece tatlılarda değil, mezelerinde ve kıymalı böreklerinde bile kullanılıyor. Kayısılı ve bademli pilavları ise düğün sofralarının vazgeçilmezi. Ermeni mutfağının olmazsa olmazı ise meşhur “topik’’leri . Topik, haşlanmış patates, nohut ve soğan püre haline getirildikten sonra, içine tahin, tarçın, karabiber, şeker, fıstık, biraz da tuz konularak yoğrulup, bir top büyüklüğündeki yumakların dikdörtgen şeklinde açılması, arasına yine soğan konularak bohça şeklinde kapatılıp, üzerine tarçın serpilmesiyle hazırlanıyor.
Çocukluk anılarımı süsleyen bu özgün tadların dışında, Ermeni sofralarının midye, uskumru ve dalak dolmaları pek meşhur. Dalağın dolması mı olurmuş demeyin. Ciddi ciddi dalağın ortası dikkatlice kesilip, içine dolmalık iç hazırlanıp dolduruluyor ve suda pişirilip, sonrasında sudan çıkarılıp, dilimlenip, yumurta ve una bulanıp kızgın yağda kızartılıyor. Oldukça zahmetli ama bir o kadar da leziz. Ayrıca sizlere Tahuki Tovmasyan’ın “sofranız Şen olsun” kitabında yazdığı “Jam kapısı’’ adlı sütlü bir tatlıdan bahsetmek istiyorum. Ermenice “Jam” kilise demek, “Jam kapısı” “kilise kapısı” diyor Tovmasyan. Tatlının adının da; fakirlere kilise kapısında tatlı dağıtılmasından almış olabileceğini söylüyor. Yazdığına göre Ermenilerin bu sütlü tatlısı bizim muhallebi gibi yapılıyor. Tek farkı piştikten ve soğutulduktan sonra, üzerine soğuk süt ve gülsuyu döküldükten sonra pudra şekeri de ilave edilerek yenilmesi. Anlattığı bir çok lezzetler arasında, tavuk eti, iç pilav ve yufkayla hazırlanan Çullama’nın, ister bir, ister dört, beş yumurtayla yapılan hamurların kesile kesile dantel gibi işlenmiş şekliyle kızartılıp, şerbetlenip ve cevizle servis edilen “Petaluda”nın kendisinde iz bırakan tadlardan olduğunu söylüyor. “Kimi evde yemek, yaşamak için yenir. Kimi evde yemek için yaşanır. Bizim evde ise sofra muhabbet için kurulur, yine muhabbetle kaldırılırdı” diyor
türkmen mutfagı
Türkmen Mutfağı, bölgesindeki tarım ve hayvancılığa dayalı olan ve benzer coğrafyada yaşayan diğer Türk devlet ve Türk toplulukları ile çok benzeş bir mutfak sunuyor bizlere. Tarihi ipek yolunun Türkmenistan’ın Merv şehrinden de geçiyor olması dolayısıyla, Türkmenlerin mutfağı da, tarihi yol üzerinde yaşayan diğer toplulukların mutfaklarıyla tanışma imkanı bulmuş ve tüm mutfaklar birbirleriyle az çok harmanlanmıştır. Türkmen mutfağının olmazsa olmazı et yemekleri Hemen hemen her yemekte et var. Çorbalar etsiz pişmiyor, yemekler etsiz olmuyor Genellikle koyun eti kullanılıyor. Normal şartlarda koyun eti yemekten pek hoşlanmasam da, sanırım hayvanların beslendikleri ortamın doğal olmasından, Türkmenistan’da tattığım yemeklerde koyun etinin diğer etlerden bana farklı gelen kokusunu hiç almadım. Hatta, çorba istediğim bir lokantada büyük bir kase içinde getirdikleri, kaynamış kemikli koyun etinin ve suyunun tadını asla unutmayacağım. Müthiş bir lezzetti. Sabahtan akşama saatlerce kaynatılan, etin artık lime lime kemikten ayrıldığı ve et suyunun kahverengiye yakın bir renk aldığı bu çorbaya, aslında çorba değil de “Şor” dendiğini sonradan öğrendim. Meğer Çorbaları, et suyunda, patates veya farklı sebzelerin ilavesi ile yapılıyormuş. Türkmenistan mutfağında havuçlu, etli pilav yine yerini almış. Türkmenlerde su buharında pişirilen Türk topluluklarının hepsinde görülen, buharda “mantı” da sofraları süslüyor ve çok seviliyor. “Su Böreği” adını verdikleri mantıyı,Uygurlar gibi üzerine acı soslarla değil, yoğurtla tüketiyorlar genelde. “Samsa” adı verilen ve el ayası büyüklüğünde açılan hamurlar üçgen şeklinde içine, soğanlı, baharatlı et konarak kapatılıp tandırlara yapıştırılarak pişiriliyor. Kocaman topraktan yapılmış tandırlarda odun ateşinde pişirilen “samsa”ların tadı müthiş. Tüm bu özgün tadları, tarihi Merv kentindeki otantik, Türkmen çadırlarının otantik atmosferi içinde tüketince bu lezzetler daha da unutulmaz oluyor tabii ki..
Türkmenlerin en tanınmış yemekleri arasında “Unaş” ve “Doğrama” yemeklerini sayabiliriz. Unaş, spagetti gibi açılan hamurun hazırlanıp haşlanması sonrası, içine kavrulmuş soğan ve haşlanmış kuru fasulye ilavesiyle yapılan bir çeşit çorba diyebiliriz. Yerken üzerine süzme yoğurt ilave ediliyor. Özellikle kış aylarında, soğukalgınlığında çok tüketiliyor. Geleneksel yemekleri arasında ilk sıralarda yeralan “Doğrama” ise; tandırda pişirilen mayasız (pitir) ekmeğin, tırnak büyüklüğünde küçük küçük doğranması sonrası, bu ekmeklerin üzerine kaynamış koyun eti veya isteğe bağlı kelle, ayak ve ince doğranmış soğan ilavesiyle hazırlanan bir yemek türü. Çeşitli baharatlarla tadlandırılan Doğrama yemeği, üzerine en son et suyu dökülerek yenilmekte.Türkmenler, üzerinde az miktarda et kalmış, kemikli etleri gölgede kuruturlar ve “Kakmaç” veya “Kakamış et” dedikleri bu kurutları sonradan, ihtiyaç duydukça çorbalarda kullanırlar.
Türkmenlerde şiş kebaplar en sevilen ve tercih edilen yemek türlerinden. Şiş kebaptan başka bizim “Adana Kebap” dediğimiz kebabın benzeri “Lüle Kebap” olarak sofralarda yerini alıyor.
Ekmeğe “çörek” diyen Türkmenlerde daha çok bizde pide olarak bilinen tarz ekmek tüketiliyor. Yeşil çayı daha çok tercih etseler de, “Karaçay” tabir ettikleri siyah çayı da tüketiyorlar. Çay istediğinizde muhakkak yeşil çay mı? Kara çay mı? diye soruyorlar.
İlk gördüğümde sütlaç zannettiğim, ancak tatlı olmayan “Peygamber aşı” ise, özellikle iftarlarda ilk olarak verilen bir yemek türü. Pirinç ve süt kıvamlaşana kadar pişirildikten sonra, üzerine tuz ve tereyağ konuyor ve sıcak olarak ikram ediliyor.
Türkmenlerde de atın sütünden “kımız” yapılıp tüketiliyor. Yine deve sütü içiliyor. “Çal” adı verilen deve sütü ilaç olarak tavsiye ediliyor. Develer doğal ortamda yetişen “yandak” denilen çok faydalı dikenli bitki tükettiklerinden, sütleri de şifa dağıtıyor. Özellikle sabahları aç karnına içilen Çal’ın mide ve bağırsak hastalıklarına çok faydası var. Genç olması şartı ile köylerde deve eti de tüketiliyor. Orta Asya’daki Türklerin bir kısmı tarafından, genellikle sucuk şeklinde hazırlanarak tüketilen at eti, Türkmenler tarafından asla yenmiyor.At o kadar kutsal kabul ediliyor ki, at eti yemek günah sayılıyor. Yazın Türkmenistan’da bulunduğumdan, gözüme en çok çarpan meyva ; üzüm ve kavun, karpuz oldu. Zaten tarlalarda üzüm bağları göz alabildiğince uzanıyor. Ama ben tanesi oldukça iri bir cins olan ve aroması çok
Türkmenlerin en tanınmış yemekleri arasında “Unaş” ve “Doğrama” yemeklerini sayabiliriz. Unaş, spagetti gibi açılan hamurun hazırlanıp haşlanması sonrası, içine kavrulmuş soğan ve haşlanmış kuru fasulye ilavesiyle yapılan bir çeşit çorba diyebiliriz. Yerken üzerine süzme yoğurt ilave ediliyor. Özellikle kış aylarında, soğukalgınlığında çok tüketiliyor. Geleneksel yemekleri arasında ilk sıralarda yeralan “Doğrama” ise; tandırda pişirilen mayasız (pitir) ekmeğin, tırnak büyüklüğünde küçük küçük doğranması sonrası, bu ekmeklerin üzerine kaynamış koyun eti veya isteğe bağlı kelle, ayak ve ince doğranmış soğan ilavesiyle hazırlanan bir yemek türü. Çeşitli baharatlarla tadlandırılan Doğrama yemeği, üzerine en son et suyu dökülerek yenilmekte.Türkmenler, üzerinde az miktarda et kalmış, kemikli etleri gölgede kuruturlar ve “Kakmaç” veya “Kakamış et” dedikleri bu kurutları sonradan, ihtiyaç duydukça çorbalarda kullanırlar.
Türkmenlerde şiş kebaplar en sevilen ve tercih edilen yemek türlerinden. Şiş kebaptan başka bizim “Adana Kebap” dediğimiz kebabın benzeri “Lüle Kebap” olarak sofralarda yerini alıyor.
Ekmeğe “çörek” diyen Türkmenlerde daha çok bizde pide olarak bilinen tarz ekmek tüketiliyor. Yeşil çayı daha çok tercih etseler de, “Karaçay” tabir ettikleri siyah çayı da tüketiyorlar. Çay istediğinizde muhakkak yeşil çay mı? Kara çay mı? diye soruyorlar.
İlk gördüğümde sütlaç zannettiğim, ancak tatlı olmayan “Peygamber aşı” ise, özellikle iftarlarda ilk olarak verilen bir yemek türü. Pirinç ve süt kıvamlaşana kadar pişirildikten sonra, üzerine tuz ve tereyağ konuyor ve sıcak olarak ikram ediliyor.
Türkmenlerde de atın sütünden “kımız” yapılıp tüketiliyor. Yine deve sütü içiliyor. “Çal” adı verilen deve sütü ilaç olarak tavsiye ediliyor. Develer doğal ortamda yetişen “yandak” denilen çok faydalı dikenli bitki tükettiklerinden, sütleri de şifa dağıtıyor. Özellikle sabahları aç karnına içilen Çal’ın mide ve bağırsak hastalıklarına çok faydası var. Genç olması şartı ile köylerde deve eti de tüketiliyor. Orta Asya’daki Türklerin bir kısmı tarafından, genellikle sucuk şeklinde hazırlanarak tüketilen at eti, Türkmenler tarafından asla yenmiyor.At o kadar kutsal kabul ediliyor ki, at eti yemek günah sayılıyor. Yazın Türkmenistan’da bulunduğumdan, gözüme en çok çarpan meyva ; üzüm ve kavun, karpuz oldu. Zaten tarlalarda üzüm bağları göz alabildiğince uzanıyor. Ama ben tanesi oldukça iri bir cins olan ve aroması çok
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)